Birkaç gündür kendimi tekrara düşmemek için günlük yazısı girmiyordum. Bunu içimden gelerek ve hayatımın bu anlarını kaydetmek için tutuyorum. Ancak her gün kendimi yapmaya zorlayacağım bir şeye dönüştürürsem hobi olmaktan çıkıp beni sıkan bir göreve dönüşebilir. Böyle olmasını istemiyorum.
Bugün bu siteden ne amaçladığımı biraz düşündüm. Açıkçası bir beklentim olmadan açtım burayı ve yazmaya başladım. Şimdi ise ilerisini hayal ettiğimde, kadınlardan oluşan, benim yazılarımı takip eden, birlikte güzel ilişkiler kurabileceğimiz küçük bir topluluk düşüncesi pek tatlı geliyor. Bunun olması için neler mümkün?
Oynamaktan çok keyif aldığım bir oyun var: Team Fight Tactics (TFT). Kısa bir süre önce oyun yaması geldi ve genel değişiklikler oldu. Oyunu oynadıkça ve kazandıkça sıralamanız artıyor ve kategori atlıyorsunuz. Bu yama gelmeden önce ben altın kategorisindeydim. Bir sonraki aşamaya çıkmak için inat etmiştim ve sürekli kazanmak için oynuyordum. Bir sonraki aşamaya çıkarsam rahat rahat oynamaya başlayabileceğimi söylüyordum kendime.
Yama gelene kadar ne kadar inat ettiysem de çıkamadım oraya ve sinir olup oturdum. Yeni yama geleli birkaç gün oldu. Ben de öylesine, pek kafaya takmadan keyfine oynuyordum. Sıralamalar sıfırlandığı için eskisinden de düşük bir seviyede başlamıştım oyuna. İnat etsem de oraya geri çıkamam diye düşünüp komple saldım sıralamayı. Keyif aldıkça daha bir heyecanla oynadım. Bugün bir oyundan sonra tak diye ekranda platinyum seviyesine (ilk başta çıkmak için inat ettiğim seviye) çıktığımı gösteren bir sembol çıktı. Nasıl yani diye düşündüm. O kadar keyif alarak oynuyordum ki seviyeyi hiç takip etmemiştim.
Oynadığımız oyundan bile ders çıkarmadan ilerlemek olur mu? Olmaz tabi ki ahahah. Bazı şeyleri körü körüne isteyip de inat ettiğimizde sadece sonuç odaklı ve yıkıcı bir yolda ilerleyebiliyoruz. Bu cümleyi alıp hayatınızdaki başka alanlara da uyarlaybilirsiniz. Oysa kendimizi bir hedef uğruna sıkmadan ve kendimize görev bilinci yüklemeden gerçekleştirdiğimiz şeylerin ne kadar da kolay olduğunu fark ettiniz mi?
Ne demiş ünlü Disney prensesi Elsa: "Let it go, let it go"
Dün ve bugün KDU (Kuantum Drama Uygulayıcılığı) eğitimim vardı. Normalde her ay ona göre plan yapar ve en az 4 günümü İstanbul'da geçirmek üzere ayarlarım. Ancak bazen denk gelemiyor ki bunun bile sebepsiz olduğunu düşünmüyorum. Bazı aylar, bazı dizimler ve konular çok içten etkilerken bazıları da bir o kadar benim dışımdaymış gibi hissettirebiliyor. Nedense online katılmak zorunda kaldığım tüm eğitimlerde ikinciyi hissettim. Fiziksel olarak oraya gittiğimde sanki içimde mutlaka gelmem gerekiyordu hissi beliriyor. Gitmediğimde ise bu zaten fiziksel olarak da orada olmama gerek olmayan bir aymış hissi geliyor.
Bunun sadece orada katıldığım eğitimle ilgili olduğunu da düşünmüyorum. Mesela İstanbul'a ilk tek gittiğimde kendimi çok özgür ve yeni bir yeri ilk kez keşfeder gibi hissetmiştim. Her gittiğim ay İstanbul'un da ayrı bir teması oluyor benim için. Sanırım bu ay o tema bana İstanbul dışında da ulaşabiliyordu. Öyle demek geldi içimden. Bunu da böyle deneyimledim.
Siz de içinizde oluşan hisleri, düşünceleri ve duyguları aşağıda benimle paylaşabilirsiniz. Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Bir başka günde görüşmek üzere.
Cya ♡
Comments